ÇAĞDAŞ NEDİR?

Giorgio AGAMBEN 

Çev. Utku Özmakas

Çağdaşlık, birisinin, kendisine bağlı olduğu ve aynı zamanda ona olan mesafesini koruduğu kendi zamanıyla kurduğu tekil bir ilişkidir. Daha açık söylemek gerekirse, bu ayrışma ve anakronizm aracılığıyla bağlı olunan zamanla kurulan bir ilişkidir. Çağıyla iyi bir biçimde uyuşanlar, ona her bakımdan tamamen bağlı olanlar, tam da onu nasıl göreceklerini bilemediklerinden, ona bakmayı beceremediklerinden dolayı çağdaş değillerdir.

DEVAMINI OKU

KAFA KARIŞIKLIĞIMIZIN RESMİ: ÇAĞDAŞ SANAT

 Makale Türü: Araştırma Makalesi 

Ferhat ÖZGÜR

        Sanatta en muammalı ve kafa karıştırıcı terimlerden biri olan “çağdaş”lık üzerine özellikle son on yılda Türkiye ve yurt dışında yayınlanan teorik çalışmalar büyük bir artış gösterdi. Bununla birlikte terimin neye karşılık geldiğine yönelik net bir sonuca hala ulaşılmış değil. Öte yandan, söz konusu tartışmaların birleştiği ortak noktalar yine de var. Tartışmalar sanatın, sanatçının ancak çağdaş olabildiğinde kendi ülküsünü yerine getirdiği noktasında birleşiyor gibi görünseler de çağdaşlık için sanatın anlamsal ve biçimsel özelliklerinden çok şey yitirdiğini dile getirenler de azımsanmayacak derecede. Bir başka deyişle çağdaşlık meselesi artık şüphe götürür bir hale geldi ve sanat yapıtının sanatsal kaliteden ziyade sanatın teşhire çıktığı ortamların sosyo politik, ekonomik ve kültürel özellikleri çerçevesinde değerlendirilmesi kaçınılmaz oldu. 

DEVAMINI OKU

İLİŞKİSEL ESTETİK

Bir kitap incelemesi: 

     Nicolas Bourriaud’ın 1998 yılında yazdığı “İlişkisel Estetik”, değişen dünya düzeniyle beraber başka bir forma evirilen sanatın, var olan sanat kuramlarıyla açıklanmasının yetersiz kalması sonucu ortaya çıkmış bir eserdir. Ana hatları ile yedi bölümden oluşan bu kitapta Bourriaud karşılıklı-eylem, biraradalık, ilişkisellik kavramları üzerinden bir estetik kuram ortaya koymaya çalışır.

            İlişkisel Form bölümü içinde yazar çağdaş sanatsal uygulamalar üzerinden sanat eseri, sanatçı ve toplumsal aralık kavramlarını tartışır. “Sanatçılarla aynı durumdan yola çıkmazsak, doksanlı yıllarda yapılan sergilerde ortaya konan sanatsal tavırları ve arkalarındaki düşünce tarzını nasıl anlayabiliriz?”[1] diye soran Bourriaud sanatçının doksanlı yıllarda yaşadığı değişimi ve bu değişime etki eden tarihsel süreçleri değerlendirmeye alır. Sonuç olarak da; “Sanat gelecekteki bir dünyayı duyurmalı ya da hazırlamalıydı: Bugün ise olası evrenleri biçimlendiriyor.”[2] der. Bu biçimlendirme sürecinin sanatçının kendi tercihi olduğunu da vurgular.

            Enformasyon ve bilgi çağı olarak tanımladığımız bir dönemde yaşamaktayız. Fakat sahip olunan bilgi, insanı dünyayı ve evreni daha iyi anlayabilmek konusunda geliştirirken bireysel olarak yalnızlığa itmektedir. Bireyin yalnızlığa itildiği bu süreçte sanatçı ürettiği ürünlerle gelecek üzerine bir tasavvur yapmak yerine anı sorgulamayı ve alıcının da dâhil olduğu sanatsal ürünler ortaya koymayı tercih etmektedir. İlişkisel sanatın üretilmesi de tüketilmesi de kolektif bir yapıda olabilir. Bunu verdiği örneklerle açıklayan Bourriaud bir ilişkisel sanat kuramı değil aslında bir ilişkisel form kuramı oluşturmaya çalışır.

            İlişkisel estetik materyalist bir geleneğe dâhildir. Althuser’in son metinlerinde ilişkisel estetik “karşılaşma materyalizmi” ya da “rastlantısal materyalizm” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu tanımlamanın nedeni artık sanat eserinin belirli bir zaman dilimi içerisinde görülebilmesiyle (performans sanatı) ilgilidir. Artık evrensel bir kitleye açık anıtsal bir zamansallık çerçevesinde tüketilmeye uygun değildir. Performans sergilenir ve orada biter. Geriye sadece kayda düşülmüş belgeleme çalışması dışında bir şey kalmaz. Ortaya konulan sanat niteliği taşıyan bir performans olsa bile elimizde olan belgeme çalışmasının sanat eserinin özünü ne kadar aktarabildiği ve yeri geldiğinde sanat eserinin kendisiymiş gibi değerlendirilebilen bir düzeye ulaşmış olması yazarın üzerinde durmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Sanat alıcısının sanat eseri ile gireceği iletişimi bir belgeme çalışması ile gerçekleştirmesinin bir tarihi eserin fotoğrafı ya da videosuna bakarak elde edilebilecek bilgi ve hazdan ne farkı vardır? Deneyimleyemediğimiz bir olayı kavrayabilmemiz ne kadar mümkündür?  Ayrıca bir diğer sorunda bu belgeleme çalışmaların zamanla sanat nesnesinin önüne geçerek gerçek sanat nesnesiymiş gibi algılanmasıdır. Performans anını yansıtan her fotoğraf ya da video kaydı sanatsal bir nitelik taşıyabilir mi? Eğer böyle bir durum mümkün olsaydı çekilen her Michelangelo, Da Vinci, Picasso eserinin fotoğrafını da mı sanat eseri olarak ele alacaktık?

            Fluxus ve Happening performansları ile kurumsallaştırılan seyircinin esere katılımı süreci doksanlı yıllarda ortaya koyulan işlerde alıcıyı daha da ön plana çıkartmıştır. Tiravanija’nın Venedik Bienali için 93 yılında yapmış olduğu çalışmayı örnekleyerek bunu aktaran yazar bir yandan da temelinde ticaretin bulunduğu bir insan etkinliği olan sanat için alıcının önemini gözler önüne sermektedir.

            Jean-Luc Godard’ın “Bir imge için iki kişi olmak gerekir.” Ya da Duchamp’ın “Tabloları meydana getirenler, onlara bakanlardır.” sözleri düşünüldüğünde sanatçının ve sanat eserinin var olması, varlığını devam ettirebilmesi için bakan gözlerin/alıcının var olması gerekliliğini vurgulamakta yeterlidir. Bu belgeleme çalışmaları sanat alıcısının değil belgeleyenin gözleridir.

            Ramo Nash çevresinin bakış açısını ele alacak olursak da; “Sanatı yapan sanattır, sanatçılar değil” yani sanatçı sadece kendisini aşmakta olan yasalara hizmet eden, bilinçsiz bir araç konumundadır. Ya da bir başka değişle sanat eserinin tamamlanması alıcı ile buluştuğu anda mümkündür. Bu bakış açısından yola çıkan doksanlı yıllar sanatının, izleyiciyi içine dâhil eden hatta eserin formunu biçimlendirmesine izin veren bir yapıya sahip olması daha anlaşılabilir.

            Bu durumda karşımıza şöyle bir sorunsal çıktığını düşünüyorum; birbirinden tamamen farklı onlarca bireyin sanatçısın zihninde canlandırdığına yakın bir form ortaya çıkarabilmesi mümkün müdür? Ya da formu önceden belirsiz bir nesne sanat eseri olabilir mi? Bourriaud’un belirttiği gibi ilişkisel sanat kendisinden önce var olmuş hiçbir akımın yeniden yorumlanması değildir. “İlişkisel sanatı doğuran şimdiki zamanın gözlemlenmesi ve sanatsal etkinliğin yazgısı üzerinde kafa yorulmasıdır.[3]” Bu durumda sanat nesnesi ortadan kalkmakta ve eylemin kendisi sanata dönüşmektedir. Bu nedenle alışkın olduğumuz anıtsal eserlerden (resim, heykel, mimari vb.) farklı olarak, ilişkisel sanat formunda olan eserle karşılaşma şansımız o an orada bulunmamızla mümkün olabilecek bir durumdur. Çünkü ilişkisel sanat formu o an’a aittir. Her hangi bir şehir meydanı ya da müzeye gidip istediğimiz an görebileceğimiz eserler değillerdir onlar, o an kolektif bir yapı içerinde üretilir ve tüketilir. Bu da başka bir sorunsalı doğurur; sanat eserinin kalıcılığı sorunsalı. Bourriaud bunu sanat tarihçileri ve klasik estetikçileri bekleyen tuzaklardan biri olarak tanımlar. Birinci tuzak; idealizmdir, ikinci tuzak ise; tam tersine tarihin mekanik bir biçimde kavranmasıdır. Klasik anlayışta “idealizm sanatı kendi yasalarının güdümünde olan, özerk bir alan olarak kavrar.”[4] İlişkisel sanat için ise söz konusu olan, üretim koşullarını dışarıdan çizmek değil, kullandığı jestleri masaya yatırmak, zemin hazırladığı toplumsal ilişkileri çözmektir. İkinci tuzak olan tarihin mekanik olarak kavranışında ise her yeni teknolojik donanımın, sistematik olarak düşünce biçimlerinde belli değişikler meydana getireceği ön görülür. Fakat bu önerme de her zaman doğru değildir.

            İçinde yaşadığımız gösteri toplumunda ve iletişim çağında, gittikçe bir birinden uzaklaşan insanların arasında olan iletişimsiz iletişimi konu alan günümüz sanatçıları, ister istemez medya araçlarından beslenmektedir. Temelinde insan etkileşiminin bulunmasına rağmen, ticaretin de bulunduğu bir insan eylemi olarak sanatı değerlendirdiğimizde, sanat eseri olayın hem nesnesi hem de öznesi konumuna düşmektedir. Bu durum ister istemez sanatçının bilinçaltında eserini biçimlendirmesine etki etmektedir. Yazar Ekran İlişkileri bölümünde sanatçının üzerinde oluşan bu ticari kaygıyı birkaç cümleden daha derin aktarabilirdi.

            Felix Gonzalez- Torres’in işleri ve Felix Guattari’nin estetik paradigması üzerine yazdığı bölümlerle ilişkisel estetiği daha iyi tanımlamaya çalışan yazar, tarihsel akış içerisinde sanat ve estetik üzerine yapılmış söylevlerle kendi söylevlerini güçlendirmiş ve konuyu okuyucu için anlaşılabilir kılmıştır.

            Guattari’nin estetik bakış açısına göre eser sadece yaratıcının bakış açısını dikkate alır ve sanat iradeyle malzemenin katıksız bir çarpışmasıdır. Guattari’nin estetik algısına göre alıcının dışarıda kaldığı ve sanatçının ön planda olduğu bakış açısı ilişkisel sanat anlayışı ile ters düşmektedir. Guattari’nin öznellik kavramına vurgu yapan yazar; “Öznellik sadece ikinci bir öznellik varsa var olabilir.” Sözünü de okuyucuya aktarmaktadır. Bu Marx’ın Feuerbach Üzerine Tezler’de tanımladığı insan ile özdeşlik gösteren bir tanımdır. Marx’a göre insan “sosyal ilişkilerin bütünü”dür. O zaman sanat eseri de bir ifade biçimi olarak ele alınırsa var olması için bu sosyal ilişkilere yani ikinci bir öznelliğe ihtiyaç duymaktadır.

            Kısaca sanat eseri alıcısı olmadan var olamaz ve bunu fark eden günümüz sanatçıları eserlerini daha çok alıcıya endeksli üretmektedir. İlişkisel estetik alanında orada o anda üretilen ve o anda tüketilen ürünler ise sanatın sonunun geldiğinin kabullenilmesini ya da faklılaşan bu eylemlerin klasik sanat çevreleri tarafından kabul görülebilir bir mantıksal altyapıya oturtulabilmeleri için zamana ihtiyaç duymaktadır.

           

Çevirmen:

Saadet Özen

Yayın Tarihi

2005-01-01

Orjinal Adı

Esthetique Relationnelle

ISBN

9758803330

Baskı Sayısı

1. Baskı

Dil

TÜRKÇE

Sayfa Sayısı

179

Cilt Tipi

Karton Kapak

Kağıt Cinsi

Kitap Kağıdı

Boyut

14 x 20 cm

 

 



[1] Bourriaud, Nicolas:  İLİŞKİSEL ESTETİK, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2005 S. 17

[2] A.g.e. S. 20

[3] A.g.e. S. 71

[4] A.g.e. S. 107